

Zaman Makinesi zamanda yolculuğun ilk ve en etkili tasvirlerinden biridir. İlk kez 1895’te yayımlanan bu şaheser, Wells’in ustalıklı hikâye anlatma yeteneği ve çarpıcı kavrayışı sayesinde okuyucuları nesiller boyu etkilemeye devam ediyor.
Eski bir papaz, ayrıca yayıncı ve gazeteci olan Grigoriy Petrov, Finlandiya’ya ve Johan Wilhelm Snelman’a adadığı bu ölümsüz eserini, başka ülkelere ama özellikle Rusya’ya örnek teşkil etsin diye kaleme almıştır. Sonuçta yoksul, kurak ve az nüfuslu Finlandiya “hayat yaratıcıları” olarak adlandırılan yurttaşlarının el ele vermesiyle adeta küllerinden doğmuş; din, dil, ırk, eğitim, aile hayatı ve yönetim gibi konularda son sürat gelişmiş ve bu sayede diğer bütün ülkeleri geride bırakmayı başarmıştır.
Asıl Petrov’un ölümünden sonra yankı bulan Beyaz Zambaklar Ülkesinde, özellikle Bulgaristan’da ve Türkiye’de sayısız baskı yapmıştır, öyle ki okumaya başladığı andan itibaren kitaba hayran kalan Mustafa Kemal Atatürk bu ölümsüz eserin okulların müfredatına konmasını istemiştir.
İngiliz yazar George Orwell (1903-1950), ülkemizde daha çok 1984 adlı kitabıyla tanınır. Hayvan Çiftliği, onun çağdaş klasikler arasına girmiş ikinci ünlü yapıtıdır. 1940’lardaki ‘reel sosyalizm’in eleştirisi olan bu roman, dünya edebiyatında ‘yergi’ türünün başyapıtlarından biridir. Hayvan Çiftliği’nin kişileri hayvanlardır.
George Orwell, bu romanında tarihsel bir gerçeği eleştirmektedir. Romandaki önder domuzun, düpedüz Stalin’i simgelediği açıkça görülecektir. Öbür kişiler bire bir belli olmasalar da, bir diktatörlük ortamında yer albilecek kişilerdir. Romanın alt başlığı Bir Peri Masalı’dır. Küçükleri eğlendirecek bir peri masalı değildir; ama roman, bir masal anlatımıyla yazılmıştır.
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört ve Hayvan Çiftliği gibi distopik eserleriyle bilinen İngiliz yazar George Orwell’in bu otobiyografik eseri, Paris ve Londra’da beş parasız bir halde hayatta kalma mücadelesini çarpıcı bir biçimde gözler önüne sermektedir.
Bazı tutkular bir ömre mal olur ki yine de pişmanlık duyulmaz…
Sabahattin Ali’nin ölümsüz eseri KÜRK MANTOLU MADONNA Türk edebiyatının üzerinde en çok konuşulan yapıtlarındandır.
Karşı konulamaz bir tutkunun rüzgârına kapılarak kaderinin yönünü değiştiren genç Raif’in yaşadığı ve yaşayamadığı her şeyi lirik bir kurguyla kaleme alan Sabahattin Ali, okuru yalnızca aşkla ve tutkuyla değil, yaşamla ve örtülü kimliklerle de yüzleştiriyor.
Berlin’de bir sergide gördüğü portrenin tesirinde kalarak kendini sonsuz bir aşk ve anlam arayışının içinde bulan Raif Efendi’nin portredeki kadınla karşılaşması bile ondaki tarifsiz ve tutku dolu arayışı sona erdirmez
Rusya’da 19. yüzyılın ortalarında toprak köleliği kaldırılmış, burjuvazi yükselişe geçmiştir. Vişne Bahçesi ülkede değişen toplumsal, politik ve ekonomik düzenin gerçekliğiyle yüzleşemeyen aristokrat bir ailenin dokunaklı portresidir. İçinde büyük bir vişne bahçesinin bulunduğu aile çiftliğinin borçlar nedeniyle satılması söz konusudur. Çiftlik sahiplerinin çocukluk anılarıyla birlikte, vişne bahçeleri de geçmişte kalmıştır artık. Yeni düzen karşısında kararlı davranıp mülklerini ellerinde tutmaktan acizdirler. Vişne Bahçesi, 1904 yılında Moskova Sanat Tiyatrosu’nda Stanislavski tarafından sahneye kondu. Çehov yapıtının “komedi, hatta yer yer fars” olduğunu vurgulasa da, Stanislavski oyunu “trajedi” olarak ele almakta ısrar etmişti. Stanislavski o güne dek aşırı duygusal olan Rus tiyatrosuna doğal ve gösterişten uzak bir anlatım getirmesiyle ünlenmiş olsa da, Çehov’un kendi oyunları için istediği yalınlığı ve doğallığı yakalayamamıştı.
Milena, eğer bana el uzatmazsan dayanabilmem imkânsız, seni kaybetme korkusuyla baş edebilecek cesarete sahip değilim.
Yaklaşık iki yıl süren bu mektuplaşmalar, tutkularının kanıtları hâline geldi ve dünya edebiyatının klasikleri arasına girecek olan eserin oluşumunu sağladı. Birbirlerine duydukları aşklarını her zaman yüreklerinin en derinlerinde, zihinsel bir yolculuk hâlinde yaşadılar, hiç kavuşamadılar.
Mutluluk Arayışı Üzerine Kısa Bir Hikâye
“Geçmişte ne yaşanmış olursa olsun veya bugün nerede durursan dur, her zaman yeniden başlayabileceğini hatırlamak çok önemli çünkü gelecek bugüne bağlıdır. Her yarın bugün başlar.”
Ya bir gün mutlulukla ilgili size öğretilen bazı şeylerin yanlış olduğunu öğrenirseniz?..
Ya bir gün mutluluğun bir hedef olmadığını, dolayısıyla elde edilemeyeceğini fark ederseniz?..
Ya bir gün olağanüstü hazineye giden yolun sıradan bir yol olduğunu keşfederseniz?..
En büyük bilgelik genellikle en basit bilgide bulunur.
Mutluluk felsefi bir muamma değil, ulaşılabilir bir ruh halidir. Sadece bunu anlamak için günlük yaşamın en basit ve en küçük eylemleriyle en büyük sevinçlerin nasıl yaşanabileceğini öğrenmek gerekiyor. Haydi, mutluluğu bir bilinmezlik olmaktan çıkaralım ve şu sıradan soruya sıradışı bir cevap bulalım: Mutlu musunuz?
Bu kitap, toplumun farklı kesimlerinden iki adam olan Milyarder ile Keşiş’in en temel insani istek olan mutluluğa ulaşma konusunda çıkarımlarını anlatırken, bizlere bu yolda pusulamız olacak önemli bir harita bırakıyor.
Mutlu sonla biten hikâyeniz elinizden alınsa ne yapardınız?
Hayat aslında en büyük sınavdır hepimiz için fakat bazen bu sınavlar kaybedilir…
Sayfa Sayısı: 464
Baskı Yılı: 2016
Dili: Türkçe
Yayınevi: İndigo Kitap
Yıllar yılları kovalamış ve bir zamanlar Avonlea Kasabası’na ele avuca sığmaz, küçücük bir kız olarak gelen Anne’in çocukları büyümüş, neredeyse birer yetişkin olmuşlardır. Tıpkı annesi gibi özgür ruhlu, güzeller güzeli Rilla hariç… Başında hâlâ kavak yelleri esmekte olan Rilla, henüz deniz fenerinde düzenlenecek dans partisinden ve yakışıklı Kenneth Ford’dan bir öpücük alabilmekten başka hiçbir şeyi düşünecek olgunlukta değildir.
L. M. Montgomery’nin ölümsüz kaleminde hayat bulan ve Anne with an E isimli Netflix dizisine de ilham olan Yeşilin Kızı Anne, bizlere serinin son kitabı Yeşilin Kızı Anne Rilla ile veda ediyor.
Hayallerin için neleri göze alabilirsin?
Her şeyi başlatan, en çok ihtiyacım olduğu anda bana yardım elini uzatan o adam… Muhteşem görünüyordu… derken beni öptü ve sonra ortadan kayboldu. Ona adını bile sormaya fırsatım olmadı. Muhtemelen delirdiğimi düşünüyorsunuz ama benim ne yapıp edip onu bulmam gerek. Hiç değilse başıma gelen bu olayı kanıtlamanın bir yolunu bulmalıyım.
Simyacı, Brezilyalı eski şarkı sözü yazarı Paulo Coelho’nun, yayınlandığı 1988 yılından bu yana dünyayı birbirine katan, eleştirmenler tarafından bir `fenomen’ olarak değerlendirilen üçüncü romanı. Simyacı, altı yılda kırk iki ülkede yedi milyondan fazla sattı.
Simyacı, İspanya’dan kalkıp Mısır Piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago’nun masalsı yaşamının felsefi öyküsü.
No account yet?
Create an Account